İçeriğe geç

Kibar olmayana ne denir ?

Kibar Olmayanlara Ne Denir? Tarihsel Bir Perspektif

Geçmişi anlamak, yalnızca bir toplumun evrimini değil, aynı zamanda bugün içinde yaşadığımız değerler, normlar ve ilişkileri daha derinlemesine kavrayabilmemizi sağlar. İnsan davranışları, toplumların şekillenmesinde önemli bir rol oynamış ve toplumsal ilişkilerin dönüştüğü her dönemde, “kibar olmayan” bireyler farklı şekillerde etiketlenmiştir. Bu yazıda, tarih boyunca kibarlık ve saygı anlayışlarının nasıl şekillendiğini, bu anlayışların zamanla toplumsal yapıyı nasıl dönüştürdüğünü ve kibar olmayan davranışların nasıl yorumlandığını inceleyeceğiz.
Orta Çağ’dan Önce: Toplumların Sert Yapıları

Orta Çağ öncesi dönemde, kibarlık anlayışı daha çok toplumsal hiyerarşinin, güç ilişkilerinin ve saygının vurgulandığı bir alan olarak varlık gösterdi. Antik Yunan ve Roma’da, insanlar daha çok toplumsal rollerine ve devletlerine bağlı olarak birer vatandaş olarak tanımlanırdı. Buradaki kibarlık, sadece kişisel ilişkilerde değil, aynı zamanda devletle olan ilişkilere de yansıyan bir kavramdı.

Örneğin, Yunan toplumunda, “adab-ı muaşeret” ya da başkalarına saygı gösterme, kişi ve toplum arasındaki sosyal bağların güçlendirilmesinin temelini oluşturuyordu. Antik Roma’da ise, “virtus” kavramı, ahlaki erdemlerin, cesaretin ve saygının bir arada bulunduğu bir anlayışı simgeliyordu. Kibarlık burada bir kültür değil, toplumsal düzenin ve sınıf hiyerarşisinin doğal bir uzantısıydı.

Bununla birlikte, kibarlık kavramının aslında sosyal yapının bir parçası olduğu bu dönemde, kibar olmayan kişiler genellikle “barbar” olarak etiketlenirdi. Barbar, yalnızca başka bir dilde konuşan yabancı anlamına gelmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun değerlerini benimsemeyen, hiyerarşiye karşı gelen ve saygısız olan bireyleri tanımlar. Bu kavram, daha sonra Avrupa Orta Çağı’nda da aynı şekilde devam etti.
Orta Çağ: Feodal Düzen ve Kibar Olmanın Anlamı

Feodal dönemde, kibarlık özellikle soylular arasında çok önemli bir toplumsal özellik olarak değerlendiriliyordu. Soyluluk, sadece bir sınıfı değil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukları ve ahlaki erdemleri de kapsıyordu. Bu dönemde kibarlık, asaletin ve soyluluğun bir göstergesi olarak kabul ediliyordu ve soylular, daha alttaki sınıflara göre kendilerini sürekli olarak bu değerlerle tanımlıyorlardı.

Feodal toplumda kibar olmayan davranışlar, genellikle “nezaketsizlik” veya “ahlaksızlık” olarak tanımlanırdı. İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkiler, büyük ölçüde duygusal zekâ ve sosyal etkileşim becerileriyle şekilleniyordu. Bu yüzden, kibarlık ve nazik davranışlar, bireylerin yükselme şanslarını artıran önemli unsurlar olarak kabul ediliyordu. Kibar olmayanlar, dışlanma veya toplumsal olarak daha alt bir konumda kabul edilme riskiyle karşı karşıya kalırlardı.

İngiltere’de Norman fetihlerinden sonra, soyluların kibarlık anlayışı ve adab-ı muaşeret kuralları belirginleşti. Orta Çağ’da yazılmış bir çok ahlaki eser, kibarlığı erdemli olmanın bir göstergesi olarak sunmuştur. Thomas Malory’nin “Le Morte d’Arthur” adlı eserinde, şövalyelik kodları, kibarlık, saygı ve erdemin ön planda olduğu bir dünyayı yansıtır. Bu eser, Orta Çağ’daki kibarlık anlayışının, hem sosyal normlar hem de bireysel erdemler açısından ne denli önemli olduğunu gösterir.
Rönesans ve Aydınlanma: Kibarlığın Evrimi

Rönesans ve Aydınlanma döneminde kibarlık, sadece toplumsal statüyle ilişkilendirilen bir olgu olmaktan çıkıp, bireysel özgürlüğün ve akılcı düşünmenin de bir aracı haline geldi. Özellikle Aydınlanma düşünürlerinin insan hakları ve bireysel özgürlükler üzerine ortaya koyduğu fikirler, kibarlık ve toplumsal ilişkilerde yeni bir anlayışın doğmasına zemin hazırladı. Artık kibarlık, bir sınıfın veya statünün değil, toplumdaki her bireyin hak ve erdemlere saygı göstermesinin bir yansıması olarak görülüyordu.
18. yüzyılda Jean-Jacques Rousseau, “Toplum Sözleşmesi” eserinde bireylerin toplumsal sözleşmeye dayalı olarak birbirlerine karşı saygı göstermeleri gerektiğini savunur. Bu düşünce, kibarlık anlayışının toplumsal sözleşme kavramıyla bütünleştiğini ve bireyler arasındaki etkileşimlerin, toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesine dayalı olduğunu gösterir. Bu dönemde, kibar olmayan birine ne deneceği sorusu da yeniden şekillenmeye başladı. Artık, kibarlık bir soylunun erdemi değil, her bireyin topluma karşı sorumluluğuydu.
Modern Dönem: Toplumsal Değişimler ve Yeni Kavramlar
20. yüzyılda toplumsal değişimler ve küreselleşme ile birlikte, kibarlık anlayışı daha da genişledi ve evrildi. Bu dönemde, özellikle endüstriyel devrim ve kentleşme ile birlikte, daha önce sabit olan sosyal yapılar değişti. Sosyal etkileşimler daha karmaşık hale geldi ve kibarlık, sadece bir kültürel özellik değil, bir sosyal beceri olarak tanımlanır oldu.

Modern toplumda, kibar olmayanlar genellikle “agresif” veya “saygısız” olarak adlandırılmakta, ancak bu etiketler de toplumun içinde bulunduğu kültürel bağlama göre değişmektedir. 20. yüzyılda yazılmış psikolojik çalışmalarda, kibarlık ve saygının, özellikle duygusal zekâ ve sosyal becerilerle nasıl bağlantılı olduğu üzerinde durulmuştur. Örneğin, Daniel Goleman’ın duygusal zekâ üzerine yaptığı çalışmalar, kibarlık ve duygusal zeka arasındaki ilişkiyi detaylandırır. Kibarlık, insanların sosyal bağlarını güçlendirme ve stresli durumlarla daha iyi başa çıkma becerisinin bir yansımasıdır.
Kibar Olmayanlara Ne Denir? Sonuç ve Günümüz

Günümüzde, bir kişinin kibar olmaması genellikle “saygısızlık”, “egoistlik” veya “agresiflik” olarak tanımlanır. Ancak tarih boyunca, kibarlık anlayışı değişmiş ve her toplumda farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bugün bile, kibarlık ve saygı, birçok kültürde farklı yorumlanmaktadır. Modern toplumların hızla değişen dinamiklerinde, sosyal normların etkisiyle kibarlık ve saygı anlayışının nasıl şekillendiğini sorgulamak, bireysel ve toplumsal düzeydeki değerleri yeniden değerlendirmemize olanak tanır.

Bir kişinin kibar olup olmaması, yalnızca o bireyle ilgili değil, aynı zamanda yaşadığı toplumun değer yargılarına, tarihsel mirasına ve sosyal yapısına da bağlıdır. Kibar olmayanlara ne denir sorusu, tarihsel bir perspektiften bakıldığında, yalnızca o dönemin sosyal normlarıyla açıklanabilir. Bugün, kibarlık ve saygı anlayışlarımızın kökenlerine inmek, toplumsal normların zaman içindeki evrimini anlamamıza yardımcı olabilir.

Kişisel gözlemleriniz ve toplumsal değerlerinizle bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz? Bugün kibarlık anlayışımız, tarihsel bağlamda ne kadar benzer ve ne kadar farklı? Bu sorular, toplumların geçmişteki değerlerini ve bu değerlerin bugünkü toplumsal yapıları nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet giriş